Yıllardır hikayeler yazıyoruz. Bazen masallar da yazdık. Ama artık masallarla birlikte hikayeler de zamanıdır diyoruz. Neden mi? Buyrun yazımızı okumaya devam edelim diyoruz.
Pamuk Prenses ilk kez 19. yüzyılın başlarında yazıya geçirilmiş bir Alman masalıdır. Grimm Kardeşler 1812'de Grimm Masalları koleksiyonlarının ilk baskısında 53 numaralı masal olarak yayımladılar.
Burada Pamuk Prenses güçsüz, zayıf karakterli ve haksızlığa uğrayan mağdur bir masal kahramınıydı. Babası kötü kraliçe tarafından öldürülmüş ve pamuk prenseste öldürülmek üzere bir avcıya teslim edilmişti. Fakat avcı sonra Pamuk Prensese acımış ve onun hayatını bağışlamıştı.
Masalın devamında beyaz atlı prens geliyor ve pamuk prensesi kurtarıyordu. Sonrada kötü kraliçeden intikamını alıyordu. Masalda böylece mutlu bir sonla bitiyordu. Yani burada Pamuk Prenses güçsüz ve zayıf karakterli biri olarak tanımlanıyordu. Ancak beyaz atlı prensin gelip onu kurtarabileceği anlatılıyordu.
Tam 200 yıl sonra bu masal yeniden uyarlandı. Pamuk Prenses ve Avcı olarak yeni bir sinema filmi çekildi. Bu filmde pamuk prenses öyle güçsüz, zayıf karakterli ve kendisini kurtaracak beyaz atlı prensi bekleyen aciz biri olarak değil, cesur, güçlü ve akıllı biri olarak lanse edildi. Yani öyle oturup kendisini kurtaracak birisini beklemek yerine aklını kullanarak mücadele eden biri olarak uyarlandı.
Çünkü artık aklın galip gelebileceği bir dünya oluşmaktadır. Yani eğitimde, bilim ve teknolojide, sağlıkta, tarım ve hayvancılıkta, ekonomide, sanayi ve ticarette, kültür ve sanatta, turizm ve sporda yapılacak herşey akılla yapılırsa ancak bir başarı elde edilebilmektedir. Kur’an da Yunus Süresi 100.Ayet “Allah'ın izni olmadıkça hiç kimse inanamaz. O, aklını kullanmayanlara kötü bir azap verir. Ve pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine koyar” olarak da Allah(c.c.) bizlere aklımızı kullanmamızı emretmektedir.
Ayrıca tüm bunları yapanlarda insanlardır. Ama hangi insanlar yapmaktadırlar? Eğitimli, bilgili, kitap okuyan, kültür ve sanatla mesleksel yada hobisel olarak ilgilenen ve maneviyatı yüksek olan insanlar yapmaktadırlar. Yani insanların 4 temel bilincine uygun davranan insanlar yapmaktadırlar.
Peki insanların dört temel bilinci nedir ki?
Bu dört temel bilinç ise şu şekildedir;
1).Ekonomiklik bilinci; Bir insanın bir meslek yada iş güç sahibi olmasıdır. Yani yemek, barınma ve sosyal ihtiyaçlar gibi insanların temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesidir.
2).Öğrenme bilinci; Dünya sürekli değişmektedir. Bu değişimlere ayak uydurabilmek yani hayata tutunabilmek için insanın eğitim ve kitaplar okuyarak kendini geliştirebilmesidir.
3).Sosyalleşme bilinci; İnsanlar sosyal birer varlıklardır. Bireysel yada birlikte sosyal faaliyetler yapabilmelidir. İlgi ve yeteneklerine bağlı olarak kültür ve sanat veya sportif faaliyetlerle ilgilenebilmelidir. Bu olmazsa mutlu olamazlar ve sahte mutluluklar dediğimiz madde bağımlılığı gibi yada daha başka kötü alışkanlıklara bulaşabilirler.
4).Maneviyat bilinci; Allaha(c.c.) inanmak ve iyilik yapmaktır. Kur'an da Ankebût Suresi - 69. Ayet ” Bizim uğrumuzda elinden gelen çabayı sarfedenlere gelince, onları bize ulaşan yollara mutlaka yöneltiriz. Kuşkusuz Allah iyilik yapanların yanındadır”.
Çocukları yetiştiren kimlerdir ki?
Peki yarının büyükleri çocukları yetiştiren kimlerdir? Annelerdir değilmi? İşte bu yüzden eğitimli, bilgili, kitap okuyan, kültür ve sanatla mesleksel yada hobisel olarak ilgilenen ve maneviyatı yüksek olan annelerin yetiştirdiği çocuklar çok daha başarılı olmaktadırlar. Zaten bilimsel olarak da çocukların akıllarını ve sosyal becerilerini annelerinden aldıkları belirtilmektedir.
Yani bilişsel akıllarını ve sosyal yeteneklerini annelerinden almaktadırlar. Anneler ne kadar eğitimli ve sosyal bir insan olursa çocuklarda o kadar eğitimli ve sosyal biri olmaktadırlar. Sevgili Peygamberimiz(s.a.v.) “Cennet annelerin ayakları altındadır” olarak ne güzel söylemiştir.
Neden her insan zekidir ama her insan akıllı değildir ki?
Peki her insan zekidir. Ama neden her insan akıllı değildir ki? Çünkü bu bir eğitim ve kitap okuma durumudur. Yani M.Ö 4.yüzyılda Socrates” İnsanlara tüm bilgiler Allah(c.c.) tarafından anne karnındayken verilmiştir. Eğitim ve kitap okumak bu bilgilerin ortaya çıkarılmasını sağlamaktadır” demiştir. Kur’an da “ Allah(c.c.) insanların yüzlerini anne karnında daha cenin halindeyken elleriyle yaparmış” olarak ne güzel bahsedilmektedir.
O zaman anneler neler yapabilir ki?
Buradan annelerimizden bir kez daha rica ediyoruz. Lütfen çocuklarınıza kundaktan itibaren ninnilerle ve masallarla birlikte hikaye kitapları da okuyunuz diyoruz. Bunun faydasını şöyle açıklamak istiyoruz. İnsan beyninde ağaçlar gibi milyarlarca sensörler yani alıcılar vardır. Eğer kitaplar okumazsak bunlar kısa boylu telefon direkleri gibi kalırlar. Kitaplar okursak dallı budaklı, yapraklı çiçekli yani tabir yerindeyse balta girmemiş koca birer ormanlar gibi olurlar.
İşte böyle yetişen çocuklar hem eğitim hemde sosyal alanda daha başarılı olurlar. Sağa sola gitmezler, madde bağımlılığı gibi yada daha başka kötü alışkanlıklara bulaşmazlar. Meslek sahibi ve hobi olarak sanatsal yada sportif uğraşları olan ve maneviyatına bağlı birer beyefendiler ve hanımefendiler olurlar. Ve bu şekilde hiç kimseye muhtaç olmadan koca bir çınar gibi kendi ayakları üzerinde dururlar.
Bizlerde işte bu yüzden sürekli çocuk hikaye kitapları bağışları yapıyoruz. Neredeyse 4.000 kitap bağışımız oldu. Herkese de bunu tavsiye ediyoruz. Çünkü Kur’an da ilk emir “oku” dur. Bu bir ruhani görevdir. Ayrıca bu bir insani görevdir…
Saygılarımızla
Arş.Yaz.Mak.Yük.Müh.Kayhan Şafak