Bir varmış bir yokmuş. Uzak diyarlarda güzel mi güzel şirin mi şirin bir köy varmış. Önceleri köyde herkes mutluymuş. Birlikte düğün dernek yaparlarmış. Birlikte oturup çay kahve içerlermiş. Birlikte çok güzel sohbetler yapar birlikte çok güzel eğlenirlermiş.
Fakat sonradan çok güzel taklalar atabilen, iki elin üstünde amuda kalkıp uzun süre öyle yürüyebilenler, kapı arkasından konuşabilen, kendini beğenen, dün söylediğini bugün unutanlar, söyledimse söyledim ne olacak deyip hiçbir şey olmamış gibi sağ kulağının üstüne yatanlar, çok güzel bir şekilde anında yer değiştirebilenler, kendilerine dokunduğunda çok kabalaşan ve hakaretler yapabilen, bakarız hallederiz diyebilen ama yapmayan, çok güzel dolaplar yapabilenler ve ne olursa olsun yeterki çok parası olsun olanlar gibi birileri çoğalmaya başlamış.
Çok beceriklilermiş ama eğitimdi, kültürdü, sanattı, değerlerdi yada vizyonlardı. Hiç bir şey umurlarında bile değilmiş. Hayata yalnızca para gözüyle bakıyorlarmış. Her şeyin her yerin başına geçmişler ama hiç birinin kendi cebinden yaptıkları köyde bir dikili ağaçları bile yokmuş.
Yani eğitimsiz, bilgisiz, kültürsüz ve görgüsüz ama çok parası olanlar çoğalmış. Onlar kendilerine bir araya gelip oturup konuşabilecekleri özel yerler kurmuşlar. Bu arada köyde ne varsa ne yoksa onun başına yada neresi olursa olsun ama yanına olacak şekilde sağına veya soluna geçmişler. Oralara kendilerinden başka hiç kimseyide almıyorlarmış. Eğitimli ve bilgili yada kültürlü ve görgülü birileri gidip bizlerde sizlere katılabilir miyiz? diye dediklerinde. Sizler kimsiniz ya. Buraları bizim gibilere özel yerler diyorlarmış.
Bizler en güzel elbiseleri giyiyoruz ve en güzel yemekleri yiyoruz. En güzel yerlere gezmeye gidebiliyoruz. Sizin bu imkanlarınız yok ki diye onları aşağılıyorlarmış. Hatta bazen de çok kötü hakaretlerde ediyorlarmış. Çünkü eğitimleri, bilgileri, kültürleri ve görgüleri yok ama paraları olduğundan böyle davranıyorlarmış. Yani sonradan görme oldukları için böyle davranıyorlarmış. Ayrıca atalarımız boşuna dememiş ki paran kadar konuş diye. İşte onlarda bunu hatırlatmak için ne gerekiyorsa yapıyorlarmış.
Sonra köyde bir şeyler değişmeye başlamış. Eğitimli, bilgili, kültürlü, görgülü ve imkanı olanlar köyü bir bir terk etmeye başlamış. İşlerde güçlerde neredeyse durma noktasına kadar gelmiş. Dışarıdan da iş yapmaya yada gezip görmeyede kimse gelmiyormuş. Çünkü köydeki yollar delik deşik yada yamalı bir bohça gibiymiş. Her yağmur yağdığında evleri yolları sular basıyormuş. Ailelerin gideceği hiçbir yerlerde yokmuş. Gençlerin sosyal faaliyet yapabileceği yerlerde yokmuş. Ayrıca düğün dernek yapacakları salonları bile yokmuş.
Bu durumlarsa onların umurlarında bile değilmiş. Onlar kendi aralarında gülüyorlar ve eğleniyorlarmış. En güzel elbiseleri giyiyorlar. En güzel yerlere gezmeye gidiyorlar. Oralarda en güzel yemekleri yiyorlarmış. Köy meydanında gezerkende kimsenin yüzüne bile bakmıyorlarmış. İşi düşenlere bol bol bakarız yaparız ederiz diyorlarmış. Ama hiç birini yapmıyorlarmış. Sonrada yanlarına gelenlerin yüzlerine bile bakmıyorlarmış.
Ama sonradan bu durumdan onlarda zarar görmeye başlamış. Çünkü köy eğitimsizler, bilgisizler, kültürsüzler, görgüsüzler ve bir avuç olan onlar dışında neredeyse yoksullar köyü olmaya başlamış. Zamanla kurdukları yerlerin yada bulunan yerlerin başlarına sen geçecen ben geçecem diye birbirlerine hakaretler etmeye yada kavgalar etmeye bile başlamışlar. Aralarında küskünlüklerde oluşmaya başlamış.
Aralarında kurnaz olanlardan birileri bir şeyler yapalım diye bir araya gelmişler. Konuşmuşlar, düşünmüşler ve taşınmışlar. Sonunda bir karara varmışlar. Çünkü böyle giderse yakında birbirimize daha çok zarar vereceğiz. İşlerimiz ve güçlerimiz bozulacak. İmkanlarımız azalacak. Makamlarımız yada mevkilerimiz bir bir yok olacak demişler. Bir şeyler yapmamız gerekiyor demişler.
Sonunda bir yarışma düzenleyelim demişler. Köyün en beceriklisi kim? yarışması yapalım demişler. Yarışma öncesinde çeşitli oyunlu eğlenceler, şarkılar türküler, çocuklar için şişme oyun parkları ve palyaçolar gibi şeyler düzenleriz. Böylece bir şenlik gibi bir festival gibi bir şey olur demişler. Bu şekilde köyünde tanıtımını yaparız. Gidenlerde geri dönerler başka yerlerden de yeni gelenler olur. Bu şekilde işimizde gücümüzde eski günlerine döner ve dahada gelişir demişler. Oradakiler tamam bir deneyelim dedikten sonrada günler öncesinden duyurular yaparak bunu herkese de duyurmuşlar.
Bu arada adaylar bir bir ortaya çıkmaya başlamışlar. Kendini beğenenler üzerlerinde paçaları kısa daracık pantolonlar ve beyaz tişörtlerle ayaklarındaysa çorapsız beyaz spor ayakkabılarla köyün merkezinde dolaşmaya başlamışlar. Köy halkı bizde çatlarız diye bırakın yanlarına yaklaşmaya yüzlerine bakmaya bile cesaret edememişler. Hatta evlerine ve işyerlerinede boy aynası almışlar. Sürekli boy aynasının önüne geçip aşağıdan yukarıya şöyle bir güzel kendilerine bakıp bol bol kendilerini beğenmeye çalışıyorlarmış.
Söyledimse söyledim ne olacak deyip hiçbir şey olmamış gibi sağ kulağının üstüne yatanlarda çok çalışıyorlarmış. Hatta evlerine ve işyerlerine kantar bile almışlar. Her gün tartıya çıkıp şöyle bir güzel kendilerini tartıyorlarmış. Kilo alacak yemekler yiyorlarmış. Çünkü atalarımız kilon kadar konuş demiş ya onlarda o yüzden kilo almaya çalışıyorlarmış. Bu şekilde ne kadar çok kilo alırlarsa o kadar çok konuşmalar yapabileceklerine inanıyorlarmış.
Takla üstüne takla atanlar, her yere zıplayanlar, çok güzel anında yer değiştirenler, kapı arkasından konuşanlar, dün söylediğini bugün unutanlar, kendilerine dokunduğunda kabalaşan ve çok güzel hakaretler edenler, iki elin üstünde amuda kalkıp uzun süre öyle yürüyebilenler, işim olsunda nasıl olursa olsun diye el pençe durabilenler, bakarız yaparız ederiz deyipde yapmayanlar, çok güzel dolaplar yapabilenler ve nasıl olursa olsun ama çok param olsun diyenlerde yarışmaya hazırlanmak için hem işte hemde evde kendilerine göre çalışıyorlarmış. Bazılarıda spor salonlarına gidip orada bir güzel çalışıyorlarmış.
Yarışma günü geldiğinde yaşlısından gencine kadınından erkeğine olacak şekilde köy halkından bir juri belirlemişler. Yarışmayı kazananları köy halkının alkış ve tezahüratlarıyla ve jüridekilerin değerlendirmeleriyle birlikte belirlenmesini kararlaştırmışlar. Sonunda yarışma günü gelmiş. Köy halkıda köy meydanında toplanmış.
Yarışmacılar bir bir sahneye çıkıp hünerlerini göstermeye başlamışlar. Çok güzel taklalar atabilen, iki elin üstünde amuda kalkıp uzun süre öyle yürüyebilenler, kapı arkasından konuşabilen, kendini beğenen, dün söylediğini bugün unutanlar, söyledimse söyledim ne olacak deyip hiçbir şey olmamış gibi sağ kulağının üstüne yatanlar, çok güzel bir şekilde anında yer değiştirebilenler, kendilerine dokunduğunda çok kabalaşan ve hakaretler yapabilen, bakarız hallederiz diyebilen ama yapmayan, çok güzel dolaplar yapabilenler ve ne olursa olsun yeterki çok parası olsun olanlar tek tek sahneye çıkıp hünerlerini göstermişler.
Halksa sessizce veya çok cılız alkışlarla onları izliyormuş. Hatta aralarında çok sıkılanlar bile oluyormuş. Kalakalım mı? diye birbirlerine bakanlarda oluyormuş. Çünkü kendi aralarında hep bildiğimiz hep gördüğümüz şeyler diyorlarmış. Jüridekilerde tek tek notlarını alıyormuş. Sonunda üç yarışmacı kalmış.
Bunlardan birisi en kendini beğenen dalında becerisini gösterecekmiş. Daracık paçaları kısa pantolon ve yine daracık beyaz bir tişört giymiş ayaklarındaysa çorapsız beyaz spor ayakkabısıyla sahneye gelmiş. Burnu havadaymış ve ne jüridekilere nede köy halkına bakıyormuş. Burnu havada hep yukarıya bakıyormuş. Köy halkı bir anda pür dikkat kesilmiş. Kendi aralarında konuşmaya da başlamışlar. Şu duruşa bakın demişler. Nasılda kasım kasım kasılıyor demişler. Burnu havada ne jüriye nede bizlere bakıyor demişler.
Büyük bir çoşkuyla elleri patlarcasına alkışlamışlar. Bravo işte bu demişler. İşte kendini beğenme ancak böyle yapılır demişler. Juridekilerden birisi “ Herkes kendini beğenir ama siz en kendini beğenen olduğunuzu bize nasıl anlatacaksınız buyrun merakla bekliyoruz demiş. Kendini beğenen “Ben işimi gücümü bırakacağım bundan sonra sadece kendini beğenen olacağım” demiş. Neredeyse bir alkış tufanı kopmuş. Tezahürratlar yapılıyor. Köyün meydanı neredeyse inliyormuş. Jüridekilerinde ağzı açık kalmış. Birbirlerine bakarak kendi aralarında “Pes doğrusu demişler. Bu kadarını da beklemiyorduk” demişler.
Daha sonra söyledimse söyledim ne olacak deyip hiçbir şey olmamışçasına sağ kulağının üstüne yatanlar dalında iki yarışmacıdan birisi sahneye gelirken önce köy halkına doğru gitmiş tek tek ellerini sıkmış ve sarılmış. Sonrada jüridekilerin tek tek ellerini sıkmış ve sarılmış. Sonrada sahneye çıkıp tekrar hem halkı hemde jüridekileri selamlamış. Jüridekilerden birisi buyrun sizi dinliyoruz demiş. O da “ Köy ihtiyar heyetiyle görüştüm. Onlarda destekleyeceklerini söylediler. Köy meydanına hem aileler hemde gençler için büyük bir çay bahçesi kuracağız demiş.
Köy halkı cılız bir alkış ve birkaç bravo sesleriyle karşılık vermiş. Aslında onu çok iyi tanıyorlarmış. Zamanında çok şeyler söylemiş ve sonrada söyledimse söyledim ne olacak deyip hiçbir şey olmamış gibi sağ kulağının üstüne yattığını çok iyi biliyorlarmış. O yüzden köyün halkı bunu çok iyi bildiği içinde çok büyük alkış ve tezahhürat yapmamışlar.
Daha sonra aynı dalda ikinci yarışmacı gelmiş sahneye ve jüridekileri ve halkı selamlamış sadece. Jüridekilerden birisi buyrun sizi dinliyoruz demiş. O da “Köy meydanına hem aileler hemde gençler için büyük bir çay bahçesi kuracağım” demiş. Halktan büyük bir yuh sesleri gelmiş. Onu zaten başka bir yarışmacı söyledi. Sizin başka söyleyeceğiniz bir şeyler yokmu? Yoksa buraya neden çıktınız diye yuhalamışlar. Fakat o “Bir dakika durun daha sözümüz bitmedi” demiş. “Dinlerseniz sözümü tamamlayacağım” demiş. Halkda peki ne diyeceksen de dercesine susmuş. O da “Köy meydanına hem aileler hemde gençler için büyük bir çay bahçesi kuracağım ama hiç kimseden destek almadan tamamen kendi cebimden yapacağım” demiş.
Önce kısa bir sessizlik olmuş. Sonrada neredeyse birden kıyamet kopmuş gibi olmuş. Bir alkış fırtınası kopmuş. Köyün halkı oturdukları yerlerinden ayağa fırlayarak büyük bir coşkuyla alkışlamışlar. Hatta bazıları sahneye çıkıp yarışmacıya da sarılarak kutlamışlar. Hep bir ağızdan işte bu demişler. Bundan daha büyük söyledimse söyledim ne olacak deyip hiçbir şey olmamışçasına sağ kulağının üstüne yatmak olamaz demişler. Juride şaşkınmış. Hatta onlardan bazıları farkında olmadan ayağa bile kalkmaya çalışmış. Birbirlerine bakarak kendi aralarında “Pes doğrusu” demişler. Bugüne kadar çok şey duyduk çok şey gördük ama bugüne kadar böylesini ne duyduk nede gördük” demişler.
Sonra juri başkanı değerlendirme için bir saat ara veriyoruz demiş ve yarışmaya ara verilmiş. Bu arada köyün halkıda birbirleriyle yarışmayla ilgili konuşmaya başlamış. O arada aralarına gelen köyünde çok iyi bildiği birisi hani “bildiğimi hiç kimseye söylemedim yalnızca cami avlusunda konuştum” dercesine sürekli herkese “Bende bir çay bahçesi kuracağım. İsmini de “Para işte böyle insanı konuşturur” koyacağım ve sizlere bağışlayacağım diyormuş. Ama şimdilik hiç kimseye söylemeyin. Çünkü bu işler öyle kolay değil. Yeri ve zamanı geldiğinde açıklayacağım” diyormuş. Tabi onunda istediği bir şekilde sesini duyurmakmış.
Sonunda verilen ara bitmiş. Köyün halkı ve jüridekiler tekrar yerlerine oturmuşlar. jüri sözcüsü “Bu yıl ilk defa düzenlediğimiz Köyün en beceriklisi kim? Yarışmasına katılan tüm yarışmacılara ve siz değerli köy halkımıza saygılarımızı ve şükranlarımızı sunuyoruz” demiş. “Bu yılki Köyün en beceriklisi kim? Yarışmasının birincisini önce gerekçesini söyleyerek sizlere açıklayacağız” demiş.
Yarışmacılarda köyün halkıda büyük bir heyecanla ve sessizce jüri sözcüsünün ne diyeceğini bekliyorlarmış. Jüri sözcüsü” Bu yılkı yarışmayı kazanan bugüne kadar hiç kimsenin söylemediğini söylemiştir ve aslında köyümüze de güzel bir örnek olmuştur. Bu yüzden söyledimse söyledim ne olacak deyip de sağ kulağının üzerine yatanlar dalında “Çay bahçesini hiç kimseden bir destek almadan kendi cebimden yapacağım” diyen yarışmacımız birincilik ödülünün sahibi olmuştur” diyerek yarışmanın birincisini açıklamış. Ve bu şekilde yarışmada sona ermiş.
Sonrası nemi olmuş? Masalımızda burada sona ermiştir diyoruz. Çünkü onlar ermiş muratlarına biz çıkalım kerevetine diyoruz…
Saygılarımızla
Arş.Yaz.Mak.Yük.Müh.Kayhan Şafak