Evvel zaman içinde kalbur saman içinde çok uzak diyarlarda bir yerlerde yaşayanlar çok mutsuzlarmış. Ne yaparlarsa yapsınlar? hiç mutlu olamıyorlarmış. Ne yaparlarsa yapsınlar? bu yetmez daha çok olsun diye uğraşıyorlarmış. Ama yine de hiç mutlu olamıyorlarmış. Düşünüyorlar taşınıyorlar ama yapacak bir şeylerde bulamıyorlarmış. Bir araya geldiklerinde “Bu böyle olmaz. Neden işlerimizin bir bereketi yok? Neden hiç mutlu olamıyoruz? Bu böyle devam etmez. Bir şeyler yapmamız lazım” diye aralarında hep böyle konuşuyorlarmış.
Günlerden bir gün yine bir araya geldiklerinde içlerinden kendini daha akıllı sanan birisi “Ben düşündüm, taşındım sonunda bir çözüm yolu buldum” demiş. Hepsi bir ağızdan ne buldun? Hadi çabuk söyle demişler. O da “bir birlik kuralım” demiş. Çünkü her zaman birlikten güç doğar demiş. Onlarda ne birliği demişler? O da “Bir dikili ağacı olmayanlar birliği” demiş. “Çünkü hepimizin birçok işleri var. Koltuk altlarımızda birçok karpuzlar taşıyoruz. Ama bereketi olmuyor. Yeterli olmuyor. Demek ki koltuk atlarımızda daha çok karpuzları taşımamız lazım. Belki o zaman işlerimizin bir bereketi olur. Belki o zaman mutlu olabiliriz” demiş.
Herkes “Hımm güzel bir fikir olabilir demiş. Çünkü gerçekten hiç birimizin bir dikili ağacı da yok. Hem ismi de çok yakışmış olur. Böylece de daha sık bir araya gelebiliriz. İşlerimizin bereketi olur. Ayrıca yine en güzel giysilerimizi giyeriz. Şehir şehir gezeriz. En güzel yemekleri yeriz. Böylece belki mutlu da olabiliriz” demişler. Sonra hepsi bir ağızdan hadi hemen başlayalım demişler.
Başlangıçta işler iyi gidiyormuş. Biraz yüzleri güler gibi olmuş. Ama belli bir zaman sonra bakmışlar ki değil işlerin bereketinin artması daha da kötüye gitmeye başlamış. Ayrıca en güzel giysilerini giyiyorlar. O şehir bu şehir geziyorlar. En güzel yemekleri yiyorlar ama yine de mutlu olamıyorlarmış. Çünkü ne giyerlerse giysinler nereye giderlerse gitsinler ne yerlerse yesinler daha başka ne yaparlarsa yapsınlar bir türlü de mutlu olamıyorlarmış.
Günlerden bir gün oraya bir Bilgin gelmiş. Ünü her yere yayılmış. Onlarında kulaklarına kadar gelmiş. Ama bir türlü gururlarından ve kibirlerinden Bilgine gidemiyorlarmış. “Ne bilgini ya? Bizim gibi koltuk atları karpuzlarla dolu değil ki? Bizim gibi birçok işleri güçleri yok ki? Bizim gibi en güzel elbiseleri giyemiyor ki? Bizim gibi en güzel yerlere gidemiyor ki? Bizim gibi en güzel yemekleri yiyemiyor ki? Neyin bilgini ki? Bizden dahamı akıllı ki? Hangi aklıyla bize akıl verecekmiş ki?” diye birbirlerine söylüyorlar ve bilgine gitmekten her seferinde vazgeçiyorlarmış.
Ama çok da mutsuzlarmış. Başkada çareleride yokmuş. Sonunda “Tamam bize göre bizden akıllı olmayabilir. Koltuk atlarında hiçbir karpuzları da olmayabilir. Ama merak ediyoruz. Bakalım bize ne diyecek? Konuşmayız. Sadece dinleriz. Bir bakıp gelelim” demişler ve Bilginle görüşmeye gitmişler.
Hoş geldin hoş bulduk faslından sonra hiç konuşmadan oturup öylece susmuşlar. Bilgin hemen bu durumu anlamış ve hiç istifini bozmadan ”Ben çok mutsuzum burada demiş. Ne yaparsam yapayım? Bir türlü mutlu olamıyorum” demiş. O öyle söyleyince onlarda başlarını çevirip Bilgine bakmışlar. İçlerinden biri "Bilgin efendi bizim kadar işin gücünmü var ki yada başka şeylerinmi var ki? Mutsuzum diyorsun” demişler. Bilginde “Yok öyle değil. Buraya geldim. Ama burada bir şehir kütüphanesi yok, tiyatro ve sergi salonları yok. Sinemalarda da aylar öncesinin filmleri gösteriliyor. Ayrıca bir yerleri gezmeye gideyim diyorum ama bunu yapacak işyerleri yok. Ne yapacağımı şaşırdım? Sahi sizler burada nasıl mutlu olabiliyorsunuz ki?” diye onlara sormuş.
Onlarda “Bizim mutlu olduğumuzu kim söyledi ki? Ama sizin gibi kütüphane, tiyatrolar, resim ve fotoğraf sergileri yok yada burada gezmeye gideceğimiz yerler yok ondan mutlu olamıyoruz diye bizim hiç aklımıza gelmemişti. Bunların olmadığını açıkçası siz söyleyince fark etmiş olduk” diye söylemişler. Bilgin hemen araya girerek ”Sizlere inanıyorum. Çünkü daha önce fark etseydiniz. Bunları bir bir yapardınız. Demekki başka şeylerle ilgilenmişsiniz. Sahi sizler burada neler yapıyorsunuz ki? diye onlara sormuş.
Onlarda ”Bizim genelde koltuk altlarımız çok dolu . Çok işlerimiz var . Bunun için bir birlik kurduk. En güzel giysilerimizi giyiyoruz. Şehir şehir gezip, en güzel yemekleri yiyoruz o kadar. Bilgin tekrar araya girerek “O zaman mutlusunuz” demiş onlara. Onlarda ”Hayır Bilgin efendi aslında bizlerde hiç mutlu değiliz. Çünkü koltuk altlarımız çok dolu. Çok işlerimiz var. Ama hiç bereketi de yok. Bunun yanında en güzel giysilerimizi giyiyoruz, en güzel şehirleri geziyoruz ve en güzel yemekleri yiyoruz ama daha başka ne yaparsak yapalım hiç mutlu olamıyoruz. Ne yapacağız bilemiyoruz?” diye söylemişler.
Bilgin de “Hah şimdi sadede geldiler” demiş içinden ve sonrada başlamış konuşmaya; İlk önce “ Siz yanlış yaptınız” demiş. Hepsi bir ağızdan ne yanlışı yaptık? demişler. Durun sabredin. Bir bir anlatacağım her şeyi sizlere demiş ve başlamış anlatmaya “Öncelikle sizin kendiniz ve birbirinizden başka hiç kimseye ne bir faydanız nede bir hayrınız olmamış ki. Ayrıca mutlu olalım diye de hep boş şeylerle uğraşmışınız. O yüzden nasıl mutlu olacaksınız ki? demiş onlara. Onlarda “Bu ne demek oluyor şimdi? demişler biraz yüksek sesle.
Bilginde biraz sabredin anlatacağım sizlere her şeyi bir bir demiş ve yine başlamış tekrar anlatmaya; “Bir çok şeyleriniz olabilir. Ama huzurlu ve mutlu olamamışsınız. Çünkü Socrates “Allah insanları, iyilik yapmak için yaratmıştır. Mutluluğun yolu da budur” demiştir. Kur’an da “Allah inananların ve iyilik yapanların daima yanındadır “ diye ne güzel anlatılmaktadır. Ama sizler hiç iyilik yapmamışsınız. Bu yüzden işlerinizin bir bereketi olmamış. Bu yüzden hiç mutlu da olamamışsınız. Mesela sizlerin burada bir tane dikili ağacınız varmı? demiş onlara.
Onlarda şaşkınlıkla birbirlerine bakmışlar ve “Hiç yok” demişler. Bak gördünüzmü demiş Bilgin “Bir keser gibi hep bana hep bana demişsiniz. Oysa bir testere gibi olmanız gerekirdi. Bir sizlere bir başkalarına olmalıydı. Ancak o zaman işlerinizin bir bereketi olurdu. İşte o zaman mutlu da olurdunuz” diye söylemiş onlara.
Onlarda ”O zaman ne yapmamız gerekiyor ki? bunu söylermisin bize Bilgin efendi” demişler. Bilgin de “ O zaman işe şöyle başlayalım. Anlamlı bir hayat yaşıyormuyuz? diye önce bir ona bakalım. Hepimizin yani biz insanların 2 ana bilinç ve 4 alt bilinç olmak üzere toplam 6 adet temel bilinçlerimiz vardır. Yani akıllarımız vardır. Ana bilinçlerimizden birisi bağımsız olma bir diğeride ait olmadır. Yani hem kendimize zaman ayıracağız faydalı ve hayırlı işler yapacağız. Hemde çevremize zaman ayırıp yine faydalı ve hayırlı işler yapacağız. Bunun içinde 4 alt bilincimizle uyum içinde yaşamamız gerekiyor. Peki bunlar nedir;
Birincisi ekonomiklik'tir. Yani meslek sahibi yada iş sahibi olup hem kendimizin ve ailemizin hemde hayır işleri yaparak çevremizin ihtiyaçlarını gidermek zorundayız.
İkinci olarak öğrenme bilincimizin ihtiyaçlarını gidermek zorundayız. Buda hem mesleksel hemde iş çevremizle ilgili yeni şeyleri takip edip onları mesleğimize yada iş hayatımıza uyarlamak zorundayız. Bunları yapmazsak ne olur. Mesleksel olarak yada iş hayatı olarak geride kalırız. Bu hem ekonomiksel hemde sahip olduğumuz makam veya mevkileri de kaybetme riskini de almış oluruz. Çünkü dünya çok hızlı değişiyor. Bu hıza ayak uydurabilenler ancak ayakta kalabiliyor. Buda doğanın bir kanunudur. Kur'an da Yunus süresinde “Aklını kullanmayanlara her türlü müsibet ve pislik yağdırırım” diye Allah bize aklımızı kullanmamızı emrediyor.
Üçüncü olarak maneviyat diyoruz. Yani inanmak ve iyilik yapmak. İnancımızın gereklerini yerine getirmek ve hayır işleri yapmaktır. Çünkü Allah takva edenlerin yani inananların ve iyilik yapanların daima yanındadır. İmkanı olanları da vekil kılmıştır. Yani Allah kurtarsın yada Allah versin demekle oluyormu? Olmaz değilmi? Çünkü Allah onu senin önüne getiriyor. Kur'an da Ali imran süresinde “Bakıpda görenle görmeyen, duyupda işitenle işitmeyen hiçbir olurmu? Siz hala hiç düşünmeyecekmisiniz?” diye Allah bizlere vicdanımıza da dönmemizi emrediyor.
Dördüncüsü de sosyalleşmektir. Çünkü bir insan tek başına yaşayamaz. Bir insanı tek başına bir adaya koyarsanız. Önce konuşmayı sonrada düşünmeyi yitirir. Yani insanlar insanlarla gelişir. O yüzden insanların bir arada yapabilecekleri faaliyetlerle ilgilenmek gerekir. Bunlar kültür ve sanatla yada sporla ilgili faaliyetlerdir. Ayrıca bunlar ilgi alanlarınıza görede değişmektedir.
“Ayrıca bir günde çalışma saati 10 saat diyelim. Koltuk altlarınızda ne kadar çok karpuzlar varsa bu saatleride onlara bölerek ayıracaksınız demektir. O zaman okumaya ve gezip görmeye nasıl zaman ayıracaksınız? Bu şekilde oluyormu? İşte olmuyor. Görüyorsunuz. Sonra sosyalleşme yada spor faaliyetlerinizi ne zaman yapacaksınız? Yada hayır işlerini ne zaman yapacaksınız? İşte bu yüzden ne yaparsanız yapın mutlu olamazsınız. Sadece ekonomiklik hayatınıza yeter bu zaman. Sonuçta da masada ya tek ayaklı yada 2 ayaklı olur. O zaman bu 4 ayaklı masa 2 ayakla ayakta durabilirmi? Duramaz, peki o zaman bir insan nasıl durabilsin ki?” diye devam etmiş anlatmaya Bilgin.
Sonra Bilgin bir ara susmuş ve acaba beni anlıyorlarmı? diye onlara bakmış. Onların dikkatlice bir şekilde dinlediğini görünce de devam etmiş anlatmaya “Mesela kitap okuyormusunuz? Çünkü burada bir şehir kütüphanesi yok. Belki evinizde duvardan duvara kitaplarla dolu kütüphaneleriniz vardır. Bilemiyorum. Varmı? Onlarda mahcup bir şekilde “Yok” demişler. Bak işte gördünüzmü? Kitap okumuyorsunuz o zaman. Peki bilgi sahibi olmadan bu kadar işleri nasıl yapacaksınız ki? Okumayınca bilgi sahibi olamazsınız ki.
Ayrıca burada işinizle ilgili bir odanız varmı? Onlarda hemen yine yok demişler. Bilginde “yine işte bak gördünüzmü? İşinizle ilgili gezip görmeniz gerekenleri nasıl göreceksiniz ki? Gezip görmeyince de kültür sahibi olamazsınız ki. Peki o zaman vizyon sahibi nasıl olacaksınız ki? Bu kadar işleri nasıl yöneteceksiniz ki?” Bir dağın arkasını nasıl göreceksiniz ki? Yani gözle değil akıl gözüyle nasıl göreceksiniz ki?
Evet gördüğünüz gibi bu 4 temel alt bilinç bir masanın 4 ayağı gibidir. Bunlardan biri olmazsa nasıl bir masanın ayakta duramadığı gibi bir insanda hayatta ayakta duramaz. Başarılı olamaz. Bunun sonucunda da mutlu olamaz. Sonuçtada bir gün hem bedensel hemde ruh sağlıklarında bozulmalar oluşur. Atalarımız “Az işim ağırmaz başım” diye ne güzel söylemiştir. Öyle de değilmi? diye onlara sormuş. Onlarda “Evet” demişler hep bir ağızdan.
Sonra“İşyerinizde boy aynanız yokmu? diye sormuş Bilgin onlara. Onlarda boğuk bir sesle “Evet var” demişler. Bilgin “Onun ne işe yaradığını biliyormusunuz? diye sormuş onlara. Onlarda bildikleri bir konu oluncada yüksek özgüvenle “Elbette üstümüzü başımızı düzeltmek için” demişler. Bilgin de “Olabilir. Ama orası bir giyim mağazasımı ki? Onun asıl amacı aynanın önüne geçip şöyle aşağıdan yukarıya kendinize bir güzel bakmanız içindir. Yani aslında akla yani kemale ermeniz içindir. Terazilerde öyledir. Üstüne çıkıp şöyle bir güzel tartılıp kendinize çeki düzen vermeye çalışmanız içindir.
Yani bunlar akla ermek yani kemale ermek içindir. Aynanın karşısına geçip yada bir terazi üzerine çıkıp Ben kimim? Benim eğitimim ne? Benim kapasitem ne? Neler yapabilirim yada yapamadıklarımı nasıl yapabilirim? diye kendi kendinize sormanız içindir. Ona göre de eksik yönlerinizi geliştirmeye çalışmanız içindir” diye söylemiş onlara.
“Bunun yanında bak yaşadığınız yerde kütüphane yok, kültür sanat evi yok, tiyatro salonları, resim, fotoğraf ve sergi salonları yok. Bunları yapabilirsiniz. Başka başka okullar kurarsınız. Ayrıca yoksullar için cüzi ücretli çay bahçeleri, cafeteryalar yada ucuzluk marketleri yok. Onları yaparsnız böylece maneviyatınızda dahada güzelleşir. Buranın her tarafında böylece dikili ağaçlarınızda bu şekilde olmuş olur. Böylede daha hayırlı olmazmı? diye sormuş Bilgin onlara.
Onlarda hep bir ağızdan ” Evet böylede çok daha hayırlı olur” demişler.” Böylece hem işlerinizin bereketi artar hemde daha sağlıklı, dengeli ve anlamlı güzel bir hayatta yaşamış olursunuz. Böylede daha hayırlı olmazmı? diye tekrar sormuş Bilgin onlara. Onlarda yine hep bir ağızdan ”Evet böylede çok daha hayırlı olur” demişler.
Sonra konuşmaya devam etmiş Bilgin “Ayrıca burada herkes için birçok iş fırsatları var. Neden koltuk altlarınızı gereksiz boş işlerle dolduruyorsunuz ki? Boş şeylerle uğraşıyorsunuz ki? Tarih, kültür, turizm, dağ ve doğa sporları gibi ticaret yada sanayi alanında olduğu gibi bir çok iş fırsatları var. Bunlar oldukça başka yerlerden eğitimli ve varlıklı insanlarda buraya gelir. Burasıda sizlerde daha da zenginleşirsiniz. Tamammı artık anladınızmı beni? diye tekrar sormuş Bilgin onlara. Onlarda yine hep bir ağızdan “Tamam şimdi daha iyi anladık” demişler.
Sonrada kendi aralarında “Bilgin ne kadar doğru şeyler söylüyor. Bugüne kadar hiç bunları düşünemedik. Çünkü okumadık. Değil işimizle ilgili yerleri yaşadığımız yeri bile gezmedik. Gezmeye başka başka yerlere gittik. Ama Bilgin ne güzel söylüyor aradığımız bereket de mutluluk da aslında önümüzde duruyormuş. Biz başka başka yerlerde yada başka başka şeylerde arıyormuşuz. Ayrıca dikili ağaçlar gibi hiçbir hayır işleride yapmamışız. Sonuçta ne yaparsak yapalım bir türlü işlerimizin bir bereketi olmuyor ve bir türlüde mutluda olamıyormuşuz işte bu yüzden” demişler.
Daha sonrada hep birlikte Bilgine dönerek “Sağ olasın Bilgin efendi senden Allah razı olsun. Ne yapacağımızı bilemiyorduk? Çare olsun diye “Bir dikili ağacı olmayanlar birliğini” kurmuştuk. Ama oda bir işe yaramadı. Ana bilinç yada alt bilinçlerimiz nelerdir? Onlara göre neler yapmamız gerektiğini bilemiyorduk? Sen öğrettin bizlere. Ayrıca bir dağın arkası nasıl görülür onuda bilemiyorduk? Yine sen öğrettin bizlere. Gözle değil akıl gözüyle bakmamız gerektiğini öğrettin bizlere. Bunlar için nasıl vizyon sahibi olacağımızı öğrettin bizlere.
Çünkü bilgi sahibi olmak için okumak, kültür sahibi olmak için gezip görmek ve vizyon sahibi olmak içinde her ikisini de yapmamız gerektiğini sen öğrettin bizlere. Ayrıca dikili ağaçlar gibi hayır işleri de yaparak işlerimizin bereketinin artacağınıda bilmiyorduk. Bunuda sen öğrettin bizlere. Bunun sonucunda da mutluluğu nasıl bulacağımızı sen öğrettin bizlere. Artık ne yapacağımızı biliyoruz” demişler.
Bilgin de “Madem beni anladınız. Ne yapacağınızı da biliyorsunuz. O zaman haydi bakalım sizlere kolay gelsin diyelim” demiş.
Sonrası mı ne olmuş? İlk iş olarak “Bir dikili ağacı olmayanlar birliğini” kapatmışlar. Yerine “bir dikili ağacı olanlar birliğini” kurmuşlar ve içerisine herkesi almışlar. Daha sonrası nemi olmuş? Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine diyerek masalımızda burada sona ermiş diyoruz…
Saygılarımızla
Arş.Yaz.Mak.Yük.Müh.Kayhan Şafak