Hendeği çok sevmek ne demek?
Siyasetçi bir arkadaşımız, ben hendeği çok seviyorum. Belki senden bile daha çok seviyorum demişti. Ne güzel diye söylemiştim. Benden bile daha çok seviyormuş? Öylemi? Sanırsınız ki her tarafta birçok dikili ağaçları var? Sormak isterim? Bir şehri sevmek ne demek? Bir şehri sevmek, yoksul fakir fukara, garip gureba çocuklarını, insanlarını, mahallelerini, sokaklarını, caddelerini, meydanlarını sevmekmi? Yada başka bir şeymi? Şehrin dört bir tarafında ücretsiz kültür ve sanat evleri , ücretsiz spor okulları olmalı dedim? Güzel olabilir dedi? Peki bir şey yaptınızmı? Yok? Neymiş yoksul hep yoksul kalacakmış? Öylemi ne güzel? Yani yoksulluk bir kadermiş?
Zaman ne çabuk geçiyor. Buradaki ilk zamanlarını da biliyorum. Hiç kimse annesinin karnından zengin doğmuyor ki. Hani derler ya “tok açın halinden anlamazmış” diye. Sanırım o durumdayız gibi. Peki “Allah(c.c) inananların ve iyilik yapanların daima yanındadır”. Bunun bir anlamı yokmu? O zaman bu iş kime kalacak? Bana kalacak? Sonrada bana “sanamı kaldı bu işler” diyecekler? “Onun bir amacı var, boşuna bu işlerle uğraşmıyor” diye bana salonları vermeyecekler, kültür yemekleri festivali ve çocuk kültür sanat festivali yapmamı engelleyecekler, hiçbir şey söylemeyeceksiniz? Öylemi ne güzel?
Çünkü kendilerine söyledim “ benimle uğraşanlara söyleyin lütfen, benimle uğraşmasınlar, çünkü ben çocuklar için uğraşıyorum". “Çocukları güldüreni sevindireni Allah(c.c) daima güldürür, sevindirir, onları üzenide ilelebet iflah etmezmiş”. O yüzden bana yapmakla bir şey olmaz belki, ama çocuklara yapıyorlar. Büyük vebal alıyorlar bunu kendilerine iletin dedim. Çünkü Hz.Mevlana “ Kötülük ve fenalık yapmaktan sakının, çünkü Allah bırakırmış yarına ama asla bırakmazmış yanına” ile “Kötülük ve fenalık kırık cam parçaları gibidir, bir gün Allah(c.c) koyar önüne basarsın üstüne ” diye ne güzel söylemiştir. İletemem dedi. Ancak seninle ilgili bir konu olursa belki söylerim dedi.
Ne güzel? Hendeği çok seviyormuş? Benden bile çok seviyormuş? Öylemi? O gün bir şeyler anlatmaya çalıştım. Ama tekrar size bir şeyler daha anlatayım. Bu sefer iyi okuyunuz lütfen.
Allah(c.c) bizleri dört temel bilinçle yaratmıştır. Bunlar;
1).Ekonomiklik; İnsanlar kendisinin ve ailesinin yaşamını sürdürmek ve refah seviyesini devam ettirmek ya da arttırmak için çalışmak ve bir gelir elde etmek zorundadır.
2).Öğrenmek; İnsanlar, sorgulayan ve düşünen varlıklardır. Bunun sonucunda sürekli eğitim ve kitaplar ya da başka iletişim yollarıyla kendilerini geliştirmek zorundadırlar. Bu onların varoluş amaçlarındadır. Bu şekilde hem ekonomiksel, hem de bilişsel dünyaları gelişerek, onların yaşamda bir makam yada bir mevki gibi bir yer edinmesiyle birlikte ekonomik refahlarının gelişmesi de buna bağlıdır. İşte bunun için okumamız hemde çok okumamız gerekiyor.
3).Maneviyat; Bu da inanç ve iyilik yapma olarak iki şekildedir. Kur’an da “Allah inananların ve iyilik yapanların daima yanındadır” olarak ne güzel anlatılmaktadır. Socrates ise “Allah insanları iyilik yapmak için yaratmıştır. Ruhun amacı budur. Mutluluğunda amacı budur” demiştir.
4).Sosyalleşme; İnsanlar, sosyalleşebilme yani bir arada olarak, kendilerini ifade edebilme, gösterebilme ve yaptıklarıyla beğenilme gibi ihtiyaçlarını da Sportif yada Kültürel ve Sanatsal faaliyetlerle gidermiş olurlar.
Burada ki öğrenme bilinci belkide en önemlisidir. Kur’an da ki ilk ayet yani ilk emir “oku” değilmi? İşte okuyarak, düşüncelerimiz ve bakış açılarımız değişecek, vicdan ve merhamet duygularımızda daha çok gelişecektir. Öylede değilmi? Bu şekilde de “Allah inananların ve iyilik yapanların daima yanındadır” olarak Allahın emirlerini daha güzel yerine getirmiş olacağız? Öylede değilmi? Çünkü “Siz yerdekilere merhamet edin ki gökteki de size merhamet etsin” olarak hadislerde bu şekilde ne güzel anlatılmıştır.
Evinizde duvardan duvara kitaplarla dolu kütüphanleriniz mi var? Yada boyunuz posunuz kadar kitaplarmı okudunuz bilemem? Bu şehirde herkese olduğu gibi onlara da birçok kitaplar verdim. Onları okudular mı bilemem? Okudular da ne anladılar onu da hiç bilemem? Ama size naçizane tavsiyem, Machevelli’nin Prens ve Montesque’nin Toplum Sözleşmesi kitaplarını okuyunuz lütfen?
Beyaz spor ayakkabısı, beyaz tişörtler yada ütülü takım elbiseler her yerde giyilirmi?
Beyaz spor ayakkabısı ve beyaz tişörtler ile ütülü takım elbiseleri her yerde giyebilirmiyiz? Giyemeyiz değilmi? Peki mesala nerede giyemeyiz? Mesala Sarıdede mahallesinde giyemeyiz? Neden giyemeyiz? Çünkü orada kanalizasyon yok? Herkesin evinin önünde lağım çukurları var? Yol yok? Kaldırım da yok? Her yağmurda lağım çukurları taşıyor, pis sular bahçelere, yollara yayılıyor. Her taraf lağımla karışık çamurlarla doluyor.
O yüzden oraya giderken beyaz spor ayakkabısı, beyaz tişörtle giderseniz yada takım elbiseyle giderseniz ne olur? Üstünüze başınıza yazık olur. Benim gibi siyah spor ayakkabısı ve siyah tişört gibi ucuz şeylerle gidebilirsiniz. O zaman üstünüze de, başınıza da yazık olmaz.
Ayrıca içme suyu da sıkıntılı. İnsanlar yeterince temizlik yapamıyor. Yağmur yağınca ne oluyor? Mahallede belki salgın hastalık oluyor. Çocuklar, yaşlılar gibi herkes de hastanelik oluyor. Bunun yanında çocukların oynayacağı parklarda yok. Çocuklarda lağım sularıyla karışık o çamurlu yollarda yada bahçelerde oynuyor? Sonra ne oluyor? Çocuklar hasta oluyor? Anneler üzülüyor ama ellerinden bir şeyler gelmiyor. Bu yıllardır hep böylede devam ediyor.
Siyasetçi arkadaşımızın dediği gibi yoksul hep yoksul kalacak. Yoksulluk bir kader olacak. Sizcede öylemi?
Saygılarımla
Arş.Yaz.Mak.Yük.Müh.Kayhan Şafak
